İLETİŞİM FAKÜLTESİ
Yeni Medya ve İletişim
“Şeytanın bile merhameti vardır”
Libya’ya düzenlenen NATO operasyonlarının karargahlarından biri olan İzmir’e, yaklaşık 300 yaralı Libyalı getirilmiş ve İzmir’deki hastanelere dağıtılmışlardı. Şehirde Libyalıların olduğu biliniyordu ancak onları gören ya da konuşan biri yoktu. İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bu durumu değiştirmek için gittik.
Haber: Varsan Çekiç / Fotoğraf: Ali Cem Doğan
İzmir Valisi Cahit Kıraç’ın ‘resmi’ ziyaretinden iki gün önceydi. Libyalıların hastanenin Kadın Doğum Polikliniği’nde bulunduğunu ve gazetecileri almadıklarını biliyorduk. Teknik açıdan gazeteci olmadığımızdan, hastanenin ziyaret saatinde gelen meraklı ziyaretçiler olarak Kadın Do-ğum Servisi’ne çıktık. Bekleme salonuna girdiğimizde bizi sekiz aylık bebek Muhammed karşıladı. Bacağından yaralanmış olan Cemal’in kucağında oturan Muhammed’in yüzünün sağ tarafı yaralıydı. Merakımızı gören ismini vermek istemeyen Libyalı, Muhammed’in annesini delip geçen bir şarapnel yüzünden yaralandığını, yoğun bakımda olduğunu, babasının da bir bacağını kaybettiğini anlattı. Daha sonra da bizimle konuş-mak istemeyen Cemal’in annesi, babası ve kız kardeşi Kaddafi güçleri tarafından kurşuna dizildiği sırada, karısıyla kaçmaya çalışırken bacağından yaralandı-ğını söyledi. Bizimle konuşabilmek için ingilizcesini zorlayan yaralıya, aramızda Arapça bilen birinin olduğunu söyleyerek Kaddafi güçlerinin saldırılarının ne kadar sert olduğunu sorduk. ‘‘Kaddafi sivil ya da milis ayırt etmeden herkese saldırıyor. Biz bir ordu değildik. Bıçakla, taşla kendimizi savunmaya çalıştık. Bizi neden öldürüyor? Biz sadece özgürlük istiyoruz. Bizi zor durumda bırakmak için her şeyi yaptı. Şehrin suları kesildi. Gelen yardımları engelledi’’ cevabını verdi. Hastanenin temizlik gö-revlilerinin meraklı bakışlarından sonra NATO’nun müdahalesinin etkisini sorduk. Başını salladıktan sonra “NATO’nun çok az bir yardımı dokundu. Kaddafi güçleri NATO helikopterlerini görünce saklanıyordu. Helikopterler gidince tekrar ortaya çıkıyorlardı’’ dedi. Mısrata’dan Türkiye’ye gelme sü-recini sorduğumuzda, hüzünlenerek ‘‘Telefon açıyoruz, ulaşamıyoruz. Ulaşmaya çalıştığımız ölmüş oluyor. Bilmiyoruz.’’ Gözleri dolarak, ‘‘Kaçarken arkadan saldırıya uğradık. Kurşun sırtımdan girip, göğsümden çıktı. Dedem ve kız kardeşimi kaybettim’’ açıklamasında bulundu. Libya lehçesinin farklılığından iletişimimizin zor olduğunu anlattıktan sonra, kaldığı bölümde ingilizce bilen arkadaşıyla konuşmamız için bizi kaldıkları bölüme götürdü.
Kendi askerlerini bileumursamıyorÇeşitli yerlerinden yaralanmış insanların ve doktorların dik bakışlarının arasından geçerek girdiğimiz odada başka bir Libyalıyla tanıştık. Sağ ayağını bileğinden kaybeden, sağ kolundan da bir operasyon geçiren yaralı, sesli bir şekilde Kur’an okurken bizi başıyla selamladı. Baştan beri konuştu-ğumuz Libyalıya Kaddafi saldırısı yüzünden mi diye sorduk. Başını sallayarak “Evet, şeytan yüzünden.’’ Arkamızı dönünce ingiliz aksanıyla konuşan Ahmed’le tanıştık. Hafif gülerek ‘‘İlk defa gazetecilerle konuşuyoruz’’ dedi. Bir mühendis olduğunu söyleyen Ahmed, Kaddafi güçlerinin saldırılarını detaylı şekilde anlatmaya başladı. ‘‘Kaddafi güçleri Bingazi’ye girdi ve neredeyse bütün şehri yok etti. Mısrata da batıdan, doğudan ve güneyden askerler tarafından kuşatıldı. Arkamızda sadece deniz vardı. Kaçacak yer kalmamıştı. Kaddafi güçleri ilerlemeye devam etti. 20 saniyede 14 roket atan toplarla şehri vurmaya başladılar.”Ahmed arkadaşının cep telefonunu alarak görüntüleri göstermeye başladı. “Bu görüntüler ölen bir Kaddafi askerinin telefonundan çıktı. Bize bunlarla saldırdı. Bunlar savaş için. Kendi halkına saldırmak için değil. Kendimizi savunmaya çalışınca ‘asi’ olduk.’’ Başka bir görüntüde, zorla kamyonların arkasına bindirilen insanlar vardı. Ahmed görüntüyü açıklamaya başladı, ‘‘Kaddafi güçleri, kadın, çocuk, erkek herkesi kaçırmaya başladı. Nereye götürüldüklerini bilmiyoruz.’’ Açtığı son görüntüyü açıklamaya başlayarak, ‘‘Kaddafi ülkede Afrikalılar yok diyor. Bu görüntülerdekilerin çoğu Nijeryalı paralı askerler. Askeri üniforma kullanmıyorlar. Sivil elbiselerle saldırıp saklanıyorlar. NATO tam zamanında geldi.’’ Gördüklerimizden etkilenerek Ahmed’e Kaddafi’nin neden bu kadar sert saldırdığını sorduk. Ahmed açıkça, “Çünkü kendini tanrı sanıyor. Babana hayır demek gibi. Babana nasıl ‘hayır’ dersin? Vallahi şeytanın merhameti Kaddafi’den fazla. Kendi askerlerini bile umursamıyor’’ dedi.Mısrata’dan Türkiye’ye gelme sürecini sorduğumuzda Ahmed dürüst olacağını belirterek, “Bizi almak için bir geminin gönderildiğini söylediler. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Yaralı-ları alacağından tıbbi bir gemi düşündük. Yaralıları hastaneden limana taşıdık. Hızlı ilerlemeye çalışıyorduk çünkü Kaddafi güç-leri ilerliyordu ve liman almadıkları son bölgeydi. İnsanların hiç parası yoktu. Kimisinin elbisesi bile yoktu. Karşılaştığımız gemi, turistik bir gemiydi. Yanımızda çok ciddi yaralılar vardı ve tıbbi hiçbir şey yoktu. Burada hala ameliyat sırası bekleyenler var. Bizi tıbbi yardımda bulunmak için siz aldınız. Doktorlar ilgilenmiyor. Bu mu yardım?’’ Halbuki biz burada gemiyle birlikte yeterli bir tıbbi heyetin gittiğini okumuştuk. Yine de Libyalı konuğumuza itiraz etmeden aktaracağımızı söyledik. Libya’dan haber alıp, alamadığını sorduğumuz Ahmed’i de bir hüzün sardı. “Televizyonumuz yok. Ara sıra Mısrata’dan telefon geliyor. Uydu telefonundan arıyorlar ve o telefondan çok az kişide var. Mısrata’yı bombalamaya devam ettiklerini söylüyorlar. İnşallah bunların hepsi biter. Fiziksel olarak buradayım ama aklım ülkemde.’’ Ahmed’le konuşmamız hem Libyalıların hem de doktorların dikkatini üstümüze çekmişti. Gitme zamanımızın yaklaştığını anlamıştık. Ahmed’e verdiği bilgiler için teşekkür ettiğimizde, ‘‘Esas ben teşekkür ederim, barış sizinle olsun’’ dedi.
HABER |TÜM HABERLER
İzmir Ekonomi’de ‘Medya’ Zirvesi
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin (İEÜ) ev sahipliğinde ‘Medyanın Ekonomisi ve Finansal Sürdürülebilirliği’ konulu sempozyum düzenledi.
Medyanın Ekonomisi ve Finansal Sürdürülebilirliği Sempozyumuna ev sahipliği yaptık
IPI Türkiye Ulusal Komitesi’nin düzenlediği “Medyanın Ekonomisi ve Finansal Sürdürülebilirliği” başlıklı sempozyum, 11 Kasım 2022’de İzmir Ekonomi Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Tarihi filmi günümüze kazandıracak
İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Yeni Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Alper Gedik, dünyaca ünlü İtalyan film yönetmeni Pier Paolo Pasolini
Laura Aymerich-Franch bölümümüzü ziyaret etti
Pompeu Fabra Üniversitesi’nde kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Laura Aymerich-Franch, 9-13 Mayıs tarihleri arasında bölümümüzde konuk araştırmacı olarak bulundu.
İlk ve tek akredite Yeni Medya ve İletişim programıyız
Yeni Medya ve İletişim bölümü, İLAD İletişim Araştırmaları Derneği İletişim Eğitimi Değerlendirme Akreditasyon Kurulu’na, Akreditasyon Belgesi alabilmek için 2021 yılı Mart ayında
Christensen ve Gürsoy’dan sosyal medya, temsil ve hakikat üzerine: Yeni Medya ve İletişim Seminerleri
Medya Temsilinde ve Kamusal Tartışmada Hakikat Politikası başlıklı seminerde Stockholm Üniversitesi’nden Prof. Dr. Christian Christensen ve bölümümüz Dr. Öğr. Üyesi Özgür Gürsoy
İLEDAK Başvurumuzu Gerçekleştirdik
Günümüz rekabetçi ortamında akademik kurumların eğitim kalitelerini belgelendirmek üzere aldıkları akreditasyonlar, her geçen gün daha büyük önem kazanmakta. İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD)
Yeni Bölüme, Yeni Mekan: Dojo
Yeni Medya ve İletişim Bölümü bünyesinde öğrenciler ve hocaların birlikte öğrenebilecekleri ve üretebilecekleri, ders dışı kollektif bir mekan olarak hayata geçirilen Dojo’nun